Translate

Tuesday, January 19, 2010

Sahtekarlıkla Tarihi Değiştirmeye Yeltenmek:
Oxford Üniversitesi Yayınevi ve ‘Ermeni Meselesi’Yazan: Jeremy Salt -Bilkent Üniversitesi Tarih Okutmanı
Oxford Üniversitesi Yayınevi 2005’te, Donald Bloxham’ın The Great Game of Genocide:

Imperialism, Nationalism and the Destruction of the Ottoman Armenians (Muhteşem Soykırım Oyunu: Emperyalizm, Milliyetçilik ve Osmanlı Ermenilerinin Yok Edilmesi) adlı kitabını yayınladı. Ciltli olan ilk baskısını 2007’de karton kapaklı baskısı takip etti.

Bu kitabın, Osmanlı Ermenilerinin Birinci Dünya Savaşı dönemindeki kaderi hakkında dengeli bir çalışma olduğu kesinlikle söylenemez, ancak bir savcının ithamı denilebilir; fakat burada, konunun başka bir yönünü ele alacağız.Kitapta, parlak kağıda basılmış, dokuz fotoğraf var. Bu fotoğrafların sekizinin kaynağı belirtilmekle beraber bir tanesinin kaynağı belirtilmemiş. O fotoğrafta, ceketinin önü iliklenmemiş kravatlı bir adamın elindeki bir şeyle, etrafını sarmış olan üstü başı liğme liğme çocuklar ve bir yetişkinden oluşan çemberin önünde ayakta durduğu görülüyor. Fotoğrafın altındaki yazıda: ‘Elindeki ekmekle, açlıktan kıvranmakta olan Ermenilerle alay eden bir Türk yetkilisi’ diye izahat verilmiş.Sadece üstünkörü bir göz atmak bile, fotoğrafta bir tuhaflık olduğunu hissetmek için yeterli. Adamın ceketinin bir yanı, diğer yanından daha koyu renkte. Fotoğrafın ortasından geçen hafif düzensiz çizgi net olarak görülebiliyor. Fotoğrafta arka planda yer alan duvar, ayakta duran adamın arkasında aniden yok olup yerini beyaz bir boşluğa bırakıyor. Yerde yatan bir çocuk, bir deri bir kemik kalmış olan kolunu havaya doğru kaldırmış. Bu kolun tüm boyu, çocuğun dizlerinin altına uzanacak kadar uzun. Çok zor görülen diğer eli ve bileğinin dolgun etli olduğu görülüyor. Ayakta duran adamın sağında oturan küçük çocuk sanki elinde bir şey tutuyor gibi, fakat ne olduğu anlaşılmıyor.Şüphe uyandırdığı için, fotoğraf Ankara’da bir foto analizcisine götürüldü. Fotoğrafın konusu hakkında hiç bir şey söylenmeden, kendisinden fotoğrafı incelemesi istendi. Analizci, fotoğrafı 2400 misli büyüterek görüntü yüzeyine baktığında “pikseller” yani fotoğrafı meydana getiren küçük haç biçimindeki hücreler ortaya çıktı. Analizcinin, bunun bir ‘fotoğraf’değil, foto montaj yöntemiyle bir çok fotoğraflardan kesilip biçilerek bir araya getirilmiş bir ‘fotoğraf çorbası’ olduğunu anlaması sadece 10 dakika sürdü.Bu sahtekarlığı teknik açıdan ele veren, “pikseller” oldu. Eğer bu gerçek bir fotoğraf olsaydı, haç işaretlerinin hepsi de homojen olurdu, fakat değillerdi. Piksellerin kimi bir yöne eğikken diğerleri başka yönlere bakıyordu. Analizci, adamın sağ kolunun o vücuda ait olmadığı sonucuna vardı. O kısım, başka bir fotoğraftan buraya kaynaştırılmış ve sağ bacağı tamamen yok edilmiş gibi görünüyordu. Adamın sağındaki çocuk ise elinde hiç bir şey tutmuyordu; sadece fotoğrafı düzen sahtekar, bu kısmı kesip çıkarttığı fotoğraftan parmakların etrafını keserken yeterince özenli davranmamıştı.Fotoğrafın altında yazıldığı gibi bu adam bir ‘Türk resmi yetkilisi’ olamazdı, çünkü o zaman Türkiye yoktu. (Benzeri yanlış bir referans ‘Türk askeri’ şeklinde diğer bir fotoğraf altı yazısında da verilmiş.) Foto analizcisine, fotoğraftaki adamın kim olduğu iddiası söylendiğinde, mantıklı olan şu izahata dikkat çekti: “Hiç bir Osmanlı memuru yakalı gömlek ve kravat üstüne önü iliklenmemiş bir ceket giymez; tüm düğmeleri boynuna kadar iliklenmiş yakasız bir gömlek giyer” dedi. Ve, “Kesinkes, (fotoğraf çektirirken mutlaka) başında fesi olurdu. Ayrıca, bir Osmanlı memuru böyle bir fotoğraf için poz verir miydi?” Muhtemelen hayır!Tüm bunlara ilave olarak, 20. yüzyılın başlarında fotoğrafçıların taşıması gereken alet edevat göz önüne getirildiğinde, fotoğrafçının, tam da bu sırada, güya ‘Türk resmi yetkilisinin’ açlıktan biçare çocuklara bir ekmek parçasını göstererek alay ettiği esnada yetiştiğine inanmamız mı bekleniyor? Kameranın arkasındaki kişi onlara; ‘Bu pozda kal!’ mı dedi, yoksa, sahneyi yeniden canlandırmasını mı istedi?Bu satırların yazarı tarafından Oxford Üniversitesi Yayınevi’ne (OÜY) sahte fotoğraf hakkında bir uyarı mektubu yazılır. Bunu, İngiltere Türk Dernekleri Federasyonu‘nun (İTDF) Ekim ayında yazdığı şikayet mektubu izler.19 Ekim tarihinde OÜY Tarih Yayınları Sorumlusu Christopher Wheeler tarafından İTDF Asılsız İddialarla Mücadele Komitesi Başkanı Servet Hassan’ın e-postasına gelen cevaba göre, OÜY fotoğrafın sahte olduğunu kabul etmiş ve stoğunda kalan söz konusu kitapları yok etmiştir.Ancak, Oxford Üniversitesi Yayınevi, kitabın yeni baskısında da bu fotoğrafa yer vermiş ve altına aşağıdaki açıklamayı eklemiştir:‘Bu fotoğrafta, bir Osmanlı yetkilisinin (bu kez Türk yerine Osmanlı dendiğine dikkatinizi çekerim), elinde tuttuğu ekmekle, açlıktan kıvranmakta olan Ermeni çocuklarıyla alay ettiği iddia edilmekte.Halbuki bu resim, iki (veya daha fazla) fotoğraf parçalarının bir araya getirilmesiyle düzenlenmiş bir sahte resimdir.Eğer her iki tarafın da günümüzdeki politik amaçlarına erişmek için delilleri çarpıtarak ne kadar propaganda yaptığını kanıtlamak örneğine gereksinim duyuluyorsa, bu çok iyi bir örnektir.Bu fotoğrafa, hakiki olduğu inancıyla kitabın ilk baskısında da yer verilmisti. Aynı fotograf daha önce, 1980 yılında basılan Gérard Chaliand ve Yves Ternon'un Le Genocide des Armeniens (Ermeni Soykırımı) adlı kitabında kullanılmıştı.Bu da, bir belgenin daha önce başkaları tarafından kullanılmış olmasının, bunun kaynağının araştırılması gerekliliğini önlemeyeceği gerçeğini ortaya koyuyor.Ayrıca, kaynağı belirlenemeyen (bu gibi) fotoğrafların, dikkatlice incelenmesi gerektiğini de kanıtlıyor.Bu olay, dökümanların gerçek olup olmadığını incelemek konusunda tecrübeli olan, fakat fotoğraflar hakkında fazla tecrübesi olmayan tarihçiler için de önemli bir deneyim.Hem yayıncılar, hem de yazar, bu sahtekarlığın dikkatlerine getirildiği için müteşekkirdirler’.Bunu takiben, Christopher Wheeler’in Kasım ayında İTDF’ye yazdığı mektupta sahtekarlık bir ‘karma/ derleme fotoğraf‘ olarak tanımlanıyor ve OÜY’nce kabul gören görüşün ‘sözkonusu fotoğrafı sessizce kitaptan çıkarmaktansa sahte fotoğrafa yeni baskıda taze bir altyazı ile yer verme kararının sahtekarlara daha etkili bir uyarıcı cevap olacağı‘ yönünde olduğu belirtiliyor. Gerçi, her ne kadar ‘fotoğrafın’ kaynağının olmaması şüphe uyandırması için yeterliyse de o dönem fotoğraflarının kaynağının bilinmemesi sıradışı bir durum değildir.Ancak, bırakın büyüteçle incelemeyi, bir çıplak gözü bile kandırması mümkün olmayan bu ‘fotoğraf‘ için bir ‘sahtekarlık şaheseri’ denilemez ve fotoğrafın basılması için bahane olarak gösterilemez; sadece hafifletici nedendir. Mektubun sonunda, tarihte belge sahteciliğine referans olarak ‘Konstantin‘in Hediyesi’ fermanı (Roma Kilisesi bu sahte belgeye dayanarak Batı Roma‘ya sahip olmuştur) gösterilerek tarihçilerin ve yayıncıların çok dikkatli olması gerektiği vurgulanıyor.Mektupta satılmış olan kitaplar ve özellikle şu anda dünyanın çeşitli ülke kütüphanelerinin raflarında bulunan kitapların akibeti konusunda yapılması gerekenlerden hiç bahsedilmiyor.Kitabın yeni baskısında da yer verilen sahte fotoğrafın altında yazılanlar tüm önemli konuları hasır altı ediyor.Örneğin, fotoğraftaki kişinin Türk değil Osmanlı olduğundan söz edilmeden, sessizce değiştirilmiş olması gibi.Tabii ki ‘her iki taraf’ ta propaganda yapıyor olabilir, fakat Türk ‘tarafında’, (en azından bu yazarın haberdar olduğu kadarıyla) yazılı malzeme ve fotoğraf bazında Ermeni ‘tarafının’ işlediği gibi bir belge sahtekarlığı yok.Kitap ilk basıldığı zaman fotoğrafın ‘hakiki olduğuna inanılıyordu’ açıklamasını kabul etmek çok zor. Dokuz tane fotoğraf basılmış.Sekizinin kaynağı açıkça belirtilmiş fakat bir tanesi için hiç bir kaynak verilmemiş.Hatta bu fotoğraf için Chaliand ve Ternon kitabında da kaynak belirtilmemiş. Sadece bu durum bile, birisinin bu fotoğrafın gerçek olduğundan şüphe duyması gerektiğine işaret ediyor.Bu fotoğraf, bilindiği kadarıyla, 2008 yılına kadar Erivan’daki Ermeni Soykırımı Müzesi’nde sergilenmekteydi (Halen aynı sergide mevcut olup olmadığı bilinmemektedir).Aynı fotoğraf, ABD Kongresi’nin İnternet Kütüphanesi’nde de hiç bir kaynak gösterilmeden yer almıştır. Yukarıda izah edilen tüm hususlara ilave olarak, bu ‘fotoğrafın’ büyük bir ihtimalle sahte olduğunu görmek için ‘detaylı bir inceleme’ye gerek olmadığı çok açıktır.Genelde OÜY kaynak araştırması hususunda olağanüstü titizdir. 19 Ekim’de Servet Hassan’a gönderdiği mesajında Bay Wheeler bu fotoğrafın bir ‘açık kaynağı‘ olmadığını itiraf ediyor. Bu da bize, birilerinin mutlaka resim konusunda kuşkularının olduğunu ima ediyor.O halde, neden kitabın editörleri bu sahte fotoğrafın basılmasına izin verdi?Belge sahtekarlığı, ‘Ermeni meselesinde’ başka türlü kanıtlanamayan, fakat kanıtlanmaya çalışılan konulara kamuoyunu inandırmak için 1920’den beri kullanıla gelen bir yöntemdir.Bunların içinde en kötü üne sahip olanı ‘Andonian belgeleri’ diye anılan, güya, İttihat ve Terakki Hükümeti’nin ve bilhassa Talat Paşa’nın, Ermenileri kasıtlı olarak yok etmek amacını güttüğünü ispatlamak gayretiyle ortaya atılan ‘telgraf’ iddiaları ve başka benzer “sözde dokümanlar’ grubudur.Bunların sahte olduğu 20 yıl önce ispatlandığı halde, hala, zaman zaman su yüzüne çıkarlar; özellikle de İngiliz gazeteci Robert Fisk’in yazılarında.Başka bir sözde ‘döküman’da, İttihat ve Terakki Hükümeti’nin 1914 sonları veya 1915 başlarında hazırladığı, İngiltere’nin İstanbul’u işgali sırasında ortaya çıkarıldığı iddia edilen ‘10 maddelik plan’dır. Bu plana göre güya, 50 yaşın altındaki tüm erkek Ermeniler yok edilecek ve kadınlarla kızlar da İslamiyeti kabul etmeye mecbur edilecekti.‘Plan’ İngilizlere, Osmanlılar hesabına çalışan birisi tarafından verilmişti. İngilizler, tam da o sırada, Malta adasında tutsak olarak beklettikleri Osmanlı görevlileri hakkında kanıta ihtiyaç duyuyorlardı, fakat İngilizler nedense o davada, bunu delil olarak kullanmadılar!Ermeni tezlerini her açıdan benimsemiş olan Taner Akçam, bu plana taraflı kitabında[1] yer veriyor; ancak, sadece dipnotlarda İngilizlerin belgeyi ‘şüpheli’ bulduğuna kısaca değiniyor. Bloxam ise en azından, bu ‘plan’ı ‘şüpheli ve muhtemelen sahte’ olarak tanımlıyor. [2] Gerçekte, ‘plan’ adı altında sunulanların sahteliği su götürmez.Kısaca, hiç bir ciddi tarihçi bu planı, Tanrı’nın buyruğu gibi kabullenemez, fakat Yale Üniversitesi Soykırım Çalışmaları Kürsüsü Profesörü Ben Kiernan, yakın zamanda yayınlanan Blood and Soil: A World History of Genocide and Extermination from Sparta to Darfur (Yale Üniversitesi Yayınevi, 2007) (Kan ve Toprak: Sparta’dan Darfur’a Dünyanın Soykırım ve Yoketme Tarihçesi) adlı kitabında tam da bunu yapıyor. Osmanlı Ermenilerinin kaderini incelediği kısa bölümün ana temeli yine bu ‘plan’dır. Kiernan, bu sahte plana dayanarak Osmanlı hükümetini Ermenileri yok etme planları yapmakla suçluyor.Suçlamanın ağırlığı göz önüne alındığında, burada olağanüstü olan, bu ‘plan’ın en azından şüpheli ve büyük olasılıkla sahte olduğunu anlamak için gelişigüzel bir sorgulamanın yeterli olduğudur; olsa olsa belki bir dipnot değeri vardır.Ermeni milli tarihçisi ve hararetli bir Ermeni propagandacısı olan Vahkan Dadrian’dan daha güvenilir bir kaynak göstermesini Ben Kiernan’dan istemek, acaba Yale Üniversitesi Yayın Kurulu’ndan hiç kimsenin aklına gelmedi mi?Sıklıkla “Görmek istemeyenler kadar kör olan bir kimse yoktur” denir. Görülüyor ki, herkes Ermenilere ne olduğunu gayet iyi biliyor ve bu konuda ne söylemek isterse söyleyebiliyor;Türkler hariç! Türkler bu tartışmanın tamamen dışında bırakılmış durumda. Barack Obama, ABD Kongresi, Avrupa Parlamentoları ve diğer başka yerlerdeki parlamento üyeleri ve hatta en son soykırım kararını onaylayan Güney Avustralya Parlamentosu üyeleri bile Türk ve Osmanlı tarihini Türklerden daha iyi biliyor. Neo Oryentalizmin bundan daha açık bir örneği olamaz! Aslında, bu parlamento üyelerinin Osmanlı tarihinin son yılları hakkında çok az şey bildiğini söylemek bile iyimser kalır. Onların Osmanlı tarihinin Ermenilerle ilgili kısmı hakkında, kendilerine Ben Kiernan, Taner Akçam veya Donald Bloxham gibi lobicilerin hap halinde sunduğundan başka hiç bir şey bilmediğini söylemek daha gerçekçi olur. Ermeni meselesinde karşı tez olarak çok az sayıda kitap ya da makalenin batı dünyası temel kültürel yayınlarının içine girmesine izin veriliyor. Batıdaki anlatımlarda yazıldığı haliyle bu konu artık tarih olmaktan çıkıp bir din bilimi halini almıştır. Adeta bir ‘kutsal veri’ imiş gibi sorgulanması yasaklanmış ve arzulanan yargıya ulaşılmasını önleyen diğer veriler kenara atılmıştır.Bu meseleyi anlamak için işimize gelen bazı bilgi ve belgeleri değil tüm bilgi ve belgeleri incelemeye ihtiyaç vardır; aksi takdirde tarih zarar görür. Sanırım, bu makalede sözünü ettiğimiz sahtekarlıkların (Batılı) yayın dünyasında nasıl yer bulduğu açıkça anlaşılıyor.Forging the past: OUP and the 'Armenian question'Jeremy Salt*In 2005 Oxford University Press published Donald Bloxham's The Great Game of Genocide. Imperialism, Nationalism and the Destruction of the Ottoman Armenians. The first hardback edition was followed by a paperback version in 2007. The book is more of a prosecutor's brief than a balanced study of the fate of the Ottoman Armenians during the First World War, but forgery and not balance is the point of this article.The book includes nine photographs printed on glossy paper. Eight of the photographs are credited. One is not. It shows a man in an unbuttoned jacket and tie standing in front of a circle of ragged children and one apparent adult with something in his hand. The caption reads: 'A Turkish official taunting starving Armenians with bread'.Even a cursory glance is enough to show there is something wrong with this photo. One side of the man's jacket is darker than the other. A ragged line clearly runs between the two halves. The wall in the background abruptly disappears into a blank white space behind the standing man. A child lying on the ground is raising an emaciated arm. If stretched out to its full length it would fall below his knees. His scarcely visible other hand and wrist seem quite plump by comparison. The little boy sitting to the right of the standing man seems to be clutching something in his hand but it is impossible to tell what it might be.Suspicions aroused, the photograph is taken to a photographic analyst in Ankara. He is not told what the subject matter of the photograph is supposed to be. He subjects the photo to a 2400-fold pixel magnification. The pixels come up like little crosses. It takes him ten minutes to conclude that this is not a 'photograph' at all but a photographic soup, composed of bits and pieces taken from other photographs.The technical giveaway is the pixels. Were the photograph genuine they would have to be homogeneous but they are not. They are leaning in various different directions. Otherwise the analyst concludes that the man's right arm does not belong to the body. It has come from somewhere else. His right leg seems to have disappeared altogether. The boy sitting on the ground on the man's right is not clutching anything at all. The forger simply did not take enough care when cutting the paper around the fingers in the photograph from which his figure was taken.The man in the caption obviously cannot be a 'Turkish official' as there was no Turkey at the time the photo was apparently taken (i.e. during or shortly after the First World War). A similar reference to 'Turkish soldiers' appears in the caption of one of the other photographs.Having finally been told what the photograph of the standing man is supposed to be, the analyst points out the obvious, that no Ottoman memur or civil servant would be dressed in an unbuttoned jacket over a shirt with a collar and tie. He would be wearing a collarless shirt buttoned up to the neck. Almost certainly (definitely for a photograph) he would have a fez on his head, and it is hardly likely that an Ottoman memur would pose for such a photograph anyway.Furthermore, given the cumbersome equipment photographers had to carry around with them early in the 20th century, even if the photographer arrived on the scene just as this 'Turkish official' was tormenting starving children with a piece of bread he could not have taken the photograph unless the standing man and the starving children agreed to hold their poses or to reenact the tableau when he was ready.Oxford University Press had already been informed (by the writer of this article) that the 'photograph' was a forgery when Servet Hassan, the General Coordinator of the Federation of Turkish Associations in the UK followed up with a complaint in October. Responding to her protest, in an e-mail sent on October 19, Christopher Wheeler, OUP's history publisher, conceded that that the 'photograph' was a forgery. 'Existing stock' of the book had been destroyed but the 'photograph' had been retained in a new printing with the following caption:'This photograph purports to be an Ottoman [sic.] official taunting starving Armenians with bread. It is a fake, combining elements of two (or more) separate photographs: a demonstration were one needed of the propaganda stakes on both sides of the genocide issue with evidence of all sorts manipulated for latterday political purposes. The photograph was also included when the book was first published but then was believed to be genuine. It had previously been used in Gérard Chaliand and Yves Ternon's Le Genocide des Arméniens (1980), which shows that prior use is no substitute for rigorous investigation of a picture's provenance – and in the absence of clear provenance, for a minutely detailed examination of the picture itself. It is a cautionary tale for historians, many of whom are better trained in testing and using written sources than in evaluating photographic evidence. The publishers and author are grateful to have had the forgery drawn to their attention'.In a follow-up letter written on November Mr Wheeler, describing the forgery as a 'composite photograph', said OUP regarded republication of the 'photograph' with a fresh caption as 'a more effective rejoinder to the forger than silently dropping his or her photograph from the book'. Although the unknown provenance of the 'photograph' could have created suspicions, 'it is by no means uncommon for photographs from this period to lack one. And while the forgery is no masterpiece, without magnification it does not deceive the naked eye. These are not excuses for having been 'taken in' but they are mitigation'.The letter ends with a reference to forgeries going back to the Donation of Constantine and the need for historians and publishers to be vigilant. There is no mention of what could and should be done about copies of the book already sold, particularly those on the shelves of libraries around the world.The caption in the new printing slides over all the important issues. Of course, there is propaganda on 'both sides', but there is nothing on the Turkish 'side' (as far as this writer is aware) to compare with the textual and photographic forgeries manufactured on the Armenian 'side'. It is very difficult to take at face value the statement that when the book was first published the photograph 'was believed to be genuine'.Nine photographs were published. Eight were properly sourced and one was not sourced at all, not even to the Chaliand and Ternon book. This suggests that someone must have had doubts about the authenticity of this photograph (which until 2008 at least was displayed prominently in the Museum of the Armenian Genocide in Yerevan. It can also be found online in the US Library of Congress – again without a source). Over and above all of this, it does not take a 'minutely detailed examination' or magnification to see that this 'photograph' is most probably and almost certainly a fake. OUP is usually meticulous in its sourcing. In his message to Servet Hassan on October 19 Mr Wheeler admits that there was no 'clear provenance' for the photograph. This implies that someone must have had misgivings. So why did the book’s editors allow this fake to go to press?Forgeries have been part of the 'Armenian question' since the 1920s, produced with the intention of proving what could not otherwise be proved. The most notorious of them is the Andonian papers, a collection of 'telegrams' and other 'documents' purporting to show that the CUP government (and especially Talat Paşa) deliberately set out to exterminate the Armenians. These were shown to be forgeries more than 20 years ago but still surface from time to time, most notably in the writings of the journalist Robert Fisk.Another 'document', appearing during the British occupation of Istanbul, is the 'ten point plan', supposedly drawn up by the CUP government sometime late in 1914 or early in 1915, according to which all male Armenians under 50 were to be exterminated, with girls and women converted to Islam.The 'plan' was handed to the British by an Ottoman functionary. Then looking for evidence against the prisoners they were holding in Malta, the British did not make use of it. Taner Akcam, a Turk who has adopted the Armenian version of history in all its essential details, utilises the plan in the text of his own tendentious book 1, observing only in a footnote that the British were 'skeptical' of its authenticity. Bloxham himself has described the 'plan' as 'dubious at best and probably a fake'.2 In fact, the 'plan' certainly is a fake.In short, no serious historian could possibly take this plan as gospel truth, but this is exactly what Ben Kiernan, an Australian who is now Professor of Genocide Studies at Yale University, does in his recent publication Blood and Soil. A World History of Genocide and Extermination from Sparta to Darfur (Yale University Press, 2007). The 'plan' is the platform for his brief examination of the fate of the Ottoman Armenians and the accusations he makes that the Ottoman government drew up a plan to exterminate them.What is extraordinary here is that it would have taken no more than a cursory check to establish that this 'plan' is suspect at least, is almost certainly a fake and is worthy of a footnote at most. Did no one at Yale University Press think of asking Ben Kiernan to come up with a better source than his only source for this accusation, Vahakn Dadrian, a committed Armenian national historian and propagandist for the Armenian cause?It is often said that there are none so blind as those who will not see. Everyone knows what happened to the Armenians, everyone has the right to say whatever they want except the Turks. They are kept out of this debate altogether. Barack Obama, members of the US Congress, members of European parliaments and parliaments elsewhere, even of the South Australian parliament, which recently passed a genocide resolution, apparently know more of Turkish and Ottoman history than the Turks do.There could hardly be a clearer example of neo-Orientalism.It would be far too much to say that the members of these parliaments know little of late Ottoman history.It would only be accurate to say that they know next to nothing of Ottoman history apart from what they have been spoon-fed by lobbyists or have read in books such as those written by Ben Kiernan, Taner Akçam or Donald Bloxham.Very few books or articles are allowed into the western cultural mainstream as a counter-narrative. The Armenian question as it has been written into the western narrative has long since passed from history into theology. It has been sacralized and history, in this instance the need to deconstruct this issue on the basis of all the known 'facts' and not just some of them, suffers as a result. This, it seems, is how forgeries such as those described in this article get into print.[1] Taner Akçam A Shameful Act - The Armenian Genocide and the Question of Turkish Responsibility (Utanılacak bir Davranış – Ermeni Soykırımı ve Türklerin Sorumluluğu) Londra; Constable and Robinson, 2007.[2] History Today (Günümüzde Tarih dergisi), yayıncısının Haziran 2005 teki ‘Rethinking the Armenian Genocide’ (Ermeni Soykırımını Yeniden Ele Almak) makalesine cevap olarak Bloxham’ın Temmuz 2005, Sayı 7, Sayfa 68 te yayınlanan cevabı.(Bu mektubu dikkatime getirdiği için Erman Şahin’e teşekkür borçluyum - Jeremy Salt.)Thanks to Jeremey Salt ....BILKENT UNIVERSITESINDE TARIH OGRETMENI JEREMY SALT'IN OXFORD UNIVERSITY PRESS'IN ERMENI KONUSUNDA YAYIMLADIGI BIR KITAPTA KULLANILAN FOTOGRAFIN SAHTE OLDUGUNU KANITLAYAN MAKALESINI ASAGIDA SUNUYORUMAYRICAJEREMY SALT IN BU MAKALESI JEREMY'NIN LONDRA DAKI ARKADASI SERVET HANIM KANALIYLA BU HABERIN "HABERTURK " GAZETESINDE BASILMASI DA SAGLANMISTIR.